Saturday, January 30, 2016

Turkish Language Version of From Peace Project to Upsetting Plan by Ruken Hatun Turhalli



Democracy and Class Struggle has had a request from readers for the original Turkish version of the article by comrade Turnalli which we have posted below.

Our translation into english is here 

http://democracyandclasstruggle.blogspot.co.uk/2016/01/turkey-from-peace-project-to-upsetting.html

AKP hükümeti 22 Temmuz'dan bu yana Kuzey Kürdistan'da çok iyi hesaplanmış ve hazırlıkları yıllara dayanan bir stratejiyle Kürdlere karşı bir imha savaşını yürütüyor.
7 Haziran seçimlerinde ortaya çıkan sonuçlar, bu stratejinin uygulanmasını tehlikeye soktu. Devlet konsepti çerçevesinde seçimler iptal edilerek yeniden seçime gidildi.
1 Kasım seçimlerine gidildiği süreçte birbirini destekleyen iki politika aynı anda devreye konuldu.
-"Biz olmazsak güvenliğiniz olmaz" korkusunu yayarak kitlelerin iradesini iğfal ederek seçimleri kazanmak,
-HDP ve Kürdlere yönelik katliamlar düzeyinde saldırılar düzenleyerek dünyanın ve iç kamuoyunun nabzını ölçmek.
AKP iki hususta da tam olumlu bir sonuç aldı.
Basit bir araştırma ve hafıza kaydıyla olaylara baktığımızda aslında bu stratejinin 2009 yılında başlayan Oslo görüşmeleri ile oluşturulmaya başlandığı rahatlıkla görülebilir. Oslo görüşmelerini sürdüren ekip, benzer sorunları yaşayan ülke deneyimlerini inceleyerek, belli bir hedef çerçevesinde işe koydu.
"Kürd sorunu yoktur" biçimindeki belirleme ise "Kürdlere hiçbir şey vermeden çözme" politikasını ifade ediyor. Oslo ekibinde yer alanların devlete bu yönlü bir proje sunduğu ve kabul ettirdiği görülüyor.
Bu ekibin Güney Afrika Mandela ve ANC, İngiltere İrlanda İRA, İspanya Bask- Katalanya, ETA, Srilanka Tamil ve Tamil Kaplanları olaylarını en ince detayına kadar inceledikleri, üzerinde yoğunlaştıkları ve devleti de ikna ettikleri anlaşılıyor.
Bilindiği üzere "barış süreçleri" tehlikeli süreçlerdir. Ulusal ve sınıfsal mücadele yürütürken ezilen, çökertilen hareketlerin tümü barış sürecinde kazılan hendeklere düşmüşlerdir. "Kürdler savaşta hiç kayıp etmedi, savaşta kazandıklarını da masada kayıp etti" deyimi tarihsel bir gerçeği ifade ediyor.
Egemenler açısından savaşta kayıp edilenin, masada kazanıldığı örnekleri inceleyen ekip "çökertme stratejisini" oluşturmak ve olgunlaştırmak amacıyla Oslo görüşmelerini başlattı. Bu süreçte örgütü, örgüt liderini sıkı bir takibe aldı. Bireysel ve örgütsel bazda güçlü yönlerini tespit edip etkisizleştirmek, zayıf noktalarını bulup yararlanmak için zamana oynadı.
Barıştan ve çözümden yana umut ve beklentiler yarattı. Ancak somut hiçbir proje sunmadan bulanık bir atmosfer oluşturdu. Böylece devletin gerçek niyetini görünmez kılmayı başardı.
Bazen ortamı gererek, bazen de yumuşatarak deneme niteliğinde çok sayıda uygulama gerçekleştirdi.
Çözüm umudu ve beklentisini yaratarak örgüt disiplininin bozulmasını ve militanların gevşemesini sağladı.
Bu arada İmralı üzerinden de "Örgüt hedefinin başkalaştırılması ve amacın belirsiz kılınması" şeklinde psikolojik tahribat, değer erozyonu olarak ifade edebileceğimiz beyinsel bombardımanlar gerçekleştirdi. Devletin ve ekibin bu alanda büyük bir başarı sağladığı söylenebilir. Bunca saldırılara rağmen kitlelerin ve örgüt yapısının etkili bir eylemselliğe geçememesinin asıl nedeni de bu düşünsel yıkımdır.
MİT ekibinin dünya örneklerini çok iyi incelediğini söyledik. Kısaca o örneklere göz atmakta yarar var.


Güney Afrika ANC hareketi sınıfsal karakteri ağır basan Sosyalist bir hareketti. Hareketin lideri Mandela hapse alınınca, Güney Afrika ırkçı hükümeti zindanda yazılan mektuplardan ve kurulan diyaloglardan "Önderlik Kurumundan" nasıl yararlanabileceğini gördü ve bu çerçevede bir plan geliştirdi.
Mandela önce cezaevi idaresiyle, sonra istihbarat örgütüyle, daha sonra adalet bakanı ve en sondan da başbakan ile direkt ilişkilendirilerek güven havası yaratıldı. Bu ortam yaratıldıktan sonra istihbarat başbakanla koordine halinde bir planı devreye koyar ve planı Mandela üzerinden yürütmeye çalışır.
Bu arada Güney Afrika Beyaz azınlık hükümeti ABD ve Avrupa'nın da tavsiyesiyle diyalogu güçlendirir. İlk önce ANC'nin sınıfsal karakterinin silikleşmesi üzerinde yoğunca çalışma yürütülür. Ulusal haklar ve talepler ön plana çıkarılır. Güney Afrika'nın yer altı yer üstü zenginliklerinin özelleştirilmesi ve bu kaynakların Beyazların elinde kalınabileceğine ilişkin ANC'den taahhüt alınır.
Örgüt böylece ideolojik amacından uzaklaştırıldıktan sonra Mandela ABD Avrupa'nın propagandasıyla dünyanın barış elçisi ilan edilir. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli nokta Güney Afrika beyaz azınlık hükümeti ANC'yi sınıfsal karakterinden uzaklaştırmış olsa bile ulusal taleplerini kabul etmiştir. Bura örgüt amacının en azından yarı oranda gerçekleştiği söylenebilir.
MİT ekibi ve AKP, örgütün sınıfsal karakteri ile fazla ilgilenmedi. Ulusal talepleri üzerinde yoğunca çaba gösterdi. Ulusal talepler silikleştirilerek Kürd ve Kürdistan sorunu demokratik haklar düzeyine çekildi. Örgütün amacı ve hedefi belirsizleşti. Bulanık sudan yararlan AKP hükümeti hiçbir talebi kabul etmeden de sorunu çözebileceğine kendini inandırdı. Ancak burada yanıldı. Hiçbir şey vermeyen AKP Öcalan'ı II. Mandela yapmayı başaramadı. AKP'nin şu an yaşadığı handikaplardan bir tanesi de budur.
-Ekip ve AKP İngiltere-İrlanda İRA ve Sinn Fein örneği ile PKK den Real İRA'yı da çıkarmaya çalıştı. Sinn Fein nasıl Real İRA ile karşı karşıya geldi ise HDP ve PKK'nin karşı karşıya gelmesi için HDP üzerinden benzer yoğun politikalar uyguladı. Legal Kürt Hareketinin Türkiyeleştirilmesi eleştirileri üzerinden HDP den salt bir sosyal demokrat parti yaratarak HDP'nin geldiği gelenek ile arasına mesafe koymaya çalıştı. Bu anlamda "Terörle arana mesafe koy" deyimi öylesine söylenen basit bir deyim değil, politik bir uygulamayı ifade ediyor.
Kürdlere statü isteyen HDP'nin bu oyuna gelmemesi üzerine HDP'ye karşı katliam düzeyinde saldırılar düzenlendi. Şimdi de milletvekilliklerinin düşürülmesini ve partinin kapatılmasını gündemleştirilmiş bulunuyor.
HDP'ye saldırı planı daha çok İspanya Bask Katlanya ETA ve Herri Batasuna örneklerinden yararlanarak hazırlandığı söylenebilir. Bu saldırılarla HDP'nin kriminalize edilmesi, liderlik vasıfları ortaya çıkan Selahattin Demirtaş'ın etkisizleştirilmesi hedeflenmiştir.
ETA örneğinde de Herri Batasuna'nın Bask ve Katalanya'nın bağımsızlığını ısrarla savunduğu, görülüyor. HDP ve Demirtaş'ın Kürtlere statü ve Özyönetim hakkını savunması da benzer bir nitelik taşıyor. Bu başarılamadığı için hedef haline getirilmişlerdir.
Türk devleti ve AKP hükümeti Kürdlere hiçbir şey vermeme, haklarını ve statülerini tanımama biçiminde bir uygulama içine girerken İngiltere-İrlanda, İspanya- Katalanya'ya bütün haklarını vermiş, anayasal güvenceye almışlardır.
HDP'nin "Öz yönetim" dediği şey özü itibarı ile "Avrupa yerel yönetim Şartı"nda gösterilen haklardan öte bir şey ifade etmiyor. Kaldı ki özerklik ve hatta federal bir yönetim istemek devletler hukukuna aykırı bir durum teşkil etmemektedir.
Dolayısıyla Türk devleti ve AKP Hükümeti İngiltere-İrlanda, İspanya-Katalanya, Güney Afrika-ANC örneklerinden yararlansa da kullanmakta olduğu şiddetin büyüklüğü dikkate alındığında, nihai hedef olarak Srilanka-Tamil örneğini esas aldığı görülüyor.
Srilanka hükümeti Milliyetçi ve Sosyalist ideolojiyi harmanlaştırarak Doğu Bloku ülkelerini yanına aldı ve Tamilleri emperyal güçlerin maşası gibi göstermeyi başardı. Önce Tamilleri ikiye böldü. Barış görüşmeleri adı altında örgütün lider kadrolarını tasfiye etti. Bu süre zarfında hazırladığı büyük bir ordu ile kurtarılmış alanları ablukaya aldı. Vahşet düzeyinde katliamlar uyguladı. Yerel halkla birlikte örgüt kadrolarını tümden imha etti.
Denilebilir ki bugün AKP'nin Kürdistan'da uyguladığı strateji tıpa tıp Srilanka modeline uyuyor. AKP de İslami-Milliyetçi bir söylemden hareket ediyor. AKP hükümeti 14 yıllık iktidarı boyunca İslami kavramlarla yetiştirdiği kadroları devletin bütün kademelerine yerleştirdi. Kendisine bağlı büyük bir polis teşkilatını oluşturdu. Yüksek Askeri Şura kararları ile de orduyu kendisine bağlı ve bağımlı hale getirdi.
Kürdistan şehirlerine saldıran asker ve polis Enfal süresini okuyarak katliamlar yapıyor. Katliam uygulayan asker ve polis "Sizleri öldürme, evlerinizi başınıza yıkma emri Allah tarafından bize verildi" diye anonslar yapıyor. Asker ve polis, İslami referansla Kürtleri kâfir olarak tanımlıyor, katliamlarını meşrulaştırıyor.
Srilanka Tamillerin Kurtarılmış alanlarına katliamcı operasyon yapmıştı. Kuzey Kürdistanda PKK ve HDP tabanının yüksek olduğu şehirler ve ilçeler operasyonlar düzenleniyor, şehirler yakılıp yıkılıyor, insanlar katliamdan geçiriliyor, göçertiliyor. Buna "alanın insansızlaştırılması" biçiminde bir politika izliyor.
Erdoğan'ın "dokunulmazlıkların kaldırılması, terörle mücadeleye hizmet eder" biçimindeki söylemi ile HDP'li belediyelerin tasfiye edilerek kayyum atanması çalışması legal Kürd hareketinin tümüyle tasfiyesini hedefleyen bir çalışma olarak görülebilir. Öyle görülüyor ki bu plan da çok yakın bir süreçte uygulama düzeyine çıkarılacak.
HDP tümden tasfiye edildikten sonra belki ve kısmen işbirlikçi Kürd partileri ve şahsiyetleri devreye girecek, moral değerler erozyona uğratılacak, Kürdlük adına ne varsa böylece silinmek istenecektir.


AKP hükümetinin Kuzey Kürdistan'da Srilanka örneğini esas alması ne kadar başarılı olur, sorusuna da kısaca cevap vermek gerekiyor.
Bir kere Kuzey Kürdistan coğrafik olarak Srilanka-Tamil örneği ile bağdaşmıyor. Yine Türkiye'de Kürd nüfusunun Türk nüfusuna oranı Srilanka-Tamil nüfus oranını onlarca kat aşmaktadır. Bunlar Srilanka planını engelleyen fiziki unsurlardır.
Bunun yanında Kuzey Kürdistan kitlesi artık işbirlikçi partilere ve şahsiyetlere prim verecek durumdan çok uzaklaşmıştır. Rojava ve Güney Kürdistan'da yaşanan gelişmeler ulusal bilinci güçlendirmiştir. Dolayısıyla Kuzey Kürdistan'ın demografik yapısı 200 yıllık isyan kültürü ve 40 yıllık mücadele içinde şekillenen kişilik yapısı devlet destekli-işbirlikçi bir yapıya meydan verecek durumdan çıkmıştır.
Kaldı ki operasyonlardan önce Kürdler özerk bir statü ve hatta demokratik haklara sahip bir biçimde Türkiye ile ortak bir yaşam içinde kalmaya razı iken gelinen günde kitleler hızlı bir kopuş yaşamaktadır. PKK öncülüğündeki mücadelenin, kitlelerin bu kopuşundan etkilenmesi de kaçınılmazdır.
Politik söylemde "Bağımsız Kürdistan" ifadesi büyük bir ivme kazanmıştır. Sonuç olarak Türk devleti ve AKP hükümetinin Kuzey Kürdistan'da uyguladığı "Srilanka- Tamil ezme ve çökertme" planı, Bağımsız Kürdistan şiarının büyük bir hızla yükselmesine hizmet etmektedir.
"Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak" deyimi tam da politikaya denk düşüyor. Öyle görülüyor ki Kürdler özerkliğe razı iken AKP hükümetinin vahşet düzeyindeki saldırıları, katliam boyutuna varan uygulamaları Kuzey Kürdistan'ın Türkiye'den kopuşunu getirecektir.
AKP'nin çöktürme planı öyle veya böyle bir çöküş yaratacaktır.
Çöküş ama kimin çöküşü.....

No comments: